Bir birey için önemli olan ne yaptığı değil, niçin yaptığının farkında olmasıdır.
Eğitimin başlıca dört felsefeden etkilendiği söylenebilir. Bunlar idealizm, realizm, pragmatizm ve varoluşçuluktur. İdealizm ve realizm, geleneksel; pragmatizm ve varoluşçuluk çağdaş felsefeler olarak bilinir. İlerlemecilik ve yeniden kurmacılık pragmatizme dayanan çağdaş eğitim felsefelerindendir.
Pragmatizm,
· Bir düşüncenin, kavramın ya da kuramın bir tasandan başka bir şey olmadığı;
· İnsan deneyimleri temel olduğundan eğitim amaç ve yöntemlerinde esnekliğe, sürekli deneme ve düzeltmelere olanak tanınması gerektiğini;
· Öğrenmede çıkış noktasının öğrenen olduğunu ve bireysel özelliklerin dikkate alınması gerektiğini vurgular.
İlerlemecilik, değişmeyi gerçeğin özü olarak ele almakta, eğitimin özünü yaşantının ya da deneyimin sürekli yeniden oluşturulması ya da yapılandırılmasında görmektedir. İlerlemecilere göre eğitim, etkin ve çocuğun ilgisine göre olmalıdır. Yeniden kurmacılığa göre ise öğretmen bir araştırma/proje yöneticisi olarak görmekte ve öğretmen çocuğun sorunu fark etmesine yardımcı olmaktadır (Akt., Yurdakul, 2004: 19-20). Yapılandırmacı- lığı etkileyen felsefelerin ortak görüşü, öğrenenlerin etkin katılımı ile bilgiyi zihinsel olarak yapılandırmalarıdır. Öğrenen yaşadığı dünyaya ilişkin yorumunu kendi yapar (Erdem, 2001: 5).
Mergel (1998)'e göre, davranışçı öğrenme kuramı, zihinde herhangi bir şeyin var olduğu düşüncesinden çok, gözlenebilen davranışlara odaklanmıştır. Yapılandırmacılık da çok yönlü bakış açılarını kabul ederek, davranışçılık ve bilişsellik üzerine gelişmekte ve öğrenmenin çevre ile kişisel bir etkileşim olduğunu iddia etmektedir. Öğrenen, öğrenme biçem ve deneyimlerine uygun öğrenme kuramı bulur ve seçerse davranışsal stratejiler yapılan- dırmacı öğrenme durumunun bir parçası olabilir. Yapılandırmacılık, şema ile ön bilgi ve deneyim üzerine dayanması nedeniyle bilişselcilikle bağlantısı vardır. Belki de en önemli fark değerlendirmededir. Nesnelcilikte (davranışçı ve bilişselci) değerlendirme nesnelken, yapılandırmacılıkta özneldir. Bu nedenden dolayı ayrı bakış açıları yansıtmaktadırlar. Bununla birlikte, bilişselcilikle yapılandırmacılık arasında bazı paylaşımlar vardır. Bilişselcilik sistem yaklaşımını benimserken, yapılandırmacılık bunu benimsememekte- dir. Jonassen (1991), öğretim tasarımı konusunda şu soruyu sormaktadır "Her birey bilgiyi oluşturmada sorumluysa, tasarımcılar, öğrenme çıktılarının ortak bir takımını oluşturabilirler mi?" İşte bilişselcilik ile yapılandırmacılık arasındaki yol çatallaşması bu sorudan sonra başlamaktadır (Gürol ve Demirli, 2004).
Bilgi oluşturabilmenin en az dört koşulu söz konusudur.
Bunlar,
· Birey,
· Nesne, olgu veya olay,
· Birey ile nesne, olgu veya olay arasında oluşan bir etkileşim ve
· Bireyin söz konusu nesne, olgu veya olaya yüklediği kişisel anlam.
Dolayısıyla, bir bireyin bilgi sahibi olması, onun gözlemleri, deneyimleri veya okuma, dinleme ve izleme gibi çeşitli etkinlikleri sonucunda çevresine ait veriler toplaması ve o verilere kendi zihninde bir anlam yüklemesi süreci ile gerçekleşir. Bu durum ise, bireylerin öğrenme sürecine etkin olarak katılımlarını ve öğrenme etkinliklerinin onların yaşantılarıyla ilişkilendirilmesini gerektirir. Diğer bir deyişle, öğrenmenin oluşabilmesi için, bireyin yeni olayları veya olguları zihninde daha önce öğrendikleri ile ilişkilendirmesi gerekmektedir (Saban, 2004: 167).
Ön bilgilerin ve yaşantıların yanı sıra yapılandırma sürecini etkileyen bir başka önemli etken, sürecin içinde yer aldığı sosyokültürel bağlamdır. Birey, çevresinde etkileşimde bulunduğu varlıklara içinde yaşadığı kültürde benimsenen anlamlarla bakar. Bir başka deyişle sosyo-kültürel bağlam, bireyin yaşantılarına bazı smırlıklar getirir. En azından çeşitli dillerde çeşitli sözcüklere yüklenen anlamlar farklıdır. Bazı kültürlerde küfür anlamı taşıyan sözcükler diğerlerinde şaka anlamı taşıyabilir (Açıkgöz, 2004: 63).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder